31 Aralık 2013 Salı

YİNE YENİ YIL...




Geleneği bozmayalım, yeni yıla girerken eskisinden bahsedelim. 2013... 2013...
Allah bu 2013 ün belasını versin! Oh be, söyledim rahatladım.

32 yıllık ömrümün (!?) en garip yıllarından biriydi. Hem özel hayatım, hem tüzel hayatım karman çorman oldu. Öyle aydınlanmalar yaşadım ki; ortalık resmen nura boğuldu. Sadece ben mi, sanırım hepimiz. Ama sonuçta bu benim bloğum yani bu yazıda önce benden bahsedeceğiz, üzgünüm.

2013'e elimizde neyden türediği ancak bizce bilinen tuhaf renklerde bi sürü shotla girmemizden olacak yılın kendisi de bir karışık, bir fazla renkli, bir tadı sürekli değişen havadaydı. Hatta o kadar ki bir gün sonrasını tahmin edemediğim günlerim oldu. Ve bir gün sonrasını gerçekten bilmek istemediğim... İlk defa belki bu kadar az konuşmak istedim, bazılarına ise gerekenden fazla konuştum sanırım. Ayrıca sakinleştirici denen şey insanı patates yapıyor bilesiniz.

Aşık olmadım, bu sene değil. Gerçi bilen bilir olduğum senelerden de bir fayda görmedim. Ama bu sene aşk-meşkle ilgili yeni bir şey öğrendim: Asla büyük konuşma! Ben hayatta yapmam, bana çok ters dediğin şey pat diye önüne düşer sen de öyle elin elde kalıverirsin. Koşarak çıkman gereken kapıdan çıkmak yerine içeride kalır hatta içerdekinin kucağına falan atlarsın.
Bundan başka, beni ben olduğum ya da olduğum gibi kabul edecek insan sayısı sanırım sandığımdan az. Veya bana denk gelmiyorlar. Beni ben yapan şeyler karşıdakini rahatsız ediyorsa, ona uymuyorsa zorlamanın anlamı yoktur. Çünkü ne ben ne de karşıdaki, insanlar asla gerçekten değişmez; sadece uyum sağlar. "Her malın bir alıcısı vardır" düsturuna inancımızla önümüzdeki maçlara bakacağız diyoruz.

Aşkı meşki geçelim en iyisi, bu senenin en kısır konusu bu. Asıl aydınlandığımız yere gelelim: Her şeyden ve herkesten artık umudumu kestiğim, üzerimizdeki ölü toprağının nefesimizi kestiğine iyice ikna olduğum bir zamanda, yazın en güzel zamanında, o canım Haziran ayında kim beklerdi bunca güzel bir uyanışı...
Ses çıkarmanın, sesini çıkarmanın, ayağa kalkmanın ne kadar değerli, ne kadar eğlenceli, ne kadar gerekli bir şey olduğunu hatırlayacağımızı kim beklerdi?

Parkta bir akşam üstü oturmuş çocuklarla bisküvi yerken helikopterle tepemize bırakılan gaz bombalarını beklemediğim gibi, ara sokakta sıkışıp bir apartmana sığındığımızda orada bize eski bir İstanbul hanım efendisinin kapısını açacağını beklemediğim gibi beklemiyordum ben de bu uyanışı.

Seneyi bilmem ama biz çok güzeldik. Hepimiz! Söğütlüçeşme metrobüs durağında toplandığımız gece hayatında belki de ilk defa gaz yiyen, yüzünü sütle yıkadığımız teyze çok güzeldi. Motorla Gümüşsuyu'nda gaz altında kaldığımızda elindeki ilaçla bizi ayıltan Beşiktaşlı, o Feda tişörtlü çocuk nasıl güzeldi. Ah benim Beşiktaşım nasıl güzeldi!

Bugünden sonra hiçbir şey aynı olmayacak, bunu artık inanarak söylüyorum. Bütün pisliklerin açık sokak kanallarından aktığını görüyorum. Belki şu anda çok pis kokuyor sokaklar ama pislikler akıp gittikçe su berraklaşacak. Ve biz güzel günler göreceğiz. Göreceğiz inanın. Bizi bu altı aydır "onlar" a karşı ayakta tutan bu umuttur, bu inançtır. Ve bunu borçlu olduğumuz canlar var, bildiniz?

2013 onu unutmayalım diye elinden geleni yaptı. Unutmayalım zaten, hiçbir şeyi...

İyi seneler...

Not: Bu senenin son yazısının resmi, Wall Street tarafından 2013'ün en iyi fotoğrafına aday gösterilen, İstanbul'da bir eylemde çekilmiş bu ışıl ışıl fotoğraf olsun.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder